Şu anda dört nükleer reaktörün üç haftadır sürekli radyoaktif madde sızdırdığı Fukuşima Nükleer Santrali’nde, 1986’daki Çernobil kazasındaki tek reaktörün iki hafta boyunca sızdırdığı ve derhal betonlandığı felakete göre çok daha büyük bir radyasyonla karşı karşıyayız.. Japonya Nükleer Güvenlik Sözcüsü Hidekihol Nişiyama son açıklamasında, santralin üzerindeki havada 1000 milisievert radyoaktif madde (partikül yoğunluğu) bulunduğunu açıkladı. Bilindiği üzere, 500 milisievertin üzerinde radyasyona maruz kalmak kanser riskini arttırıyor. Şu sırada ayrıca büyük okyanusa yüksek radyasyonlu su akmaya devam ediyor.. Bunun kısa ve uzun vadeli etkileri görüldükçe, besin zinciriyle önce deniz canlılarında, sonra bulutlarla yakın ve uzak bölgelere taşınan radyoaktif partiküllerle, yüksek radyasyonun tüm canlıları ne kadar vahim şekilde etkilediği anlaşılacaktır. Kısacası nükleer felaketin maliyeti yalnız Japonya için hesaplanan 300-400 milyar doların çok üzerindedir ve tüm dünya için hesaplanamayacak ve astronomik boyutlarda yüksektir. Maalesef akıllı olduğunu zanneden ABD, Japonya, Almanya gibi toplumlar, aşırı üreme ve aşırı tüketme hırslarını zamanında dizginleyemedikleri gibi, ucuz enerji ile yüksek üretimler yapacakları düşüncesiyle,yüksek bir riskin oluşmasına yol açmışlardır..Bu yüksek riskin neden olabileceği büyük boyutlu maliyetleri ise göz ardı etmişlerdir. Japonya, nükleer enerjisiyle bugüne kadar sağladığı üretim karlarını, bu sonuçla kat kat geri ödeyecek ve bunu diğer canlılara da ödetecektir. Bazı olaylarda, kaza olasılığı %1 dahi düşünülse bile, kazanın gerçekleşmesi halinde maliyetlerinin inanılmaz derecede yüksek, yaygın ve uzun süreli olması göz ardı edilemez… Fukuşima kazası bunun en çarpıcı örneğidir. Japonlar büyük bir felaketi üretim ve büyüme hırslarını dizginleyemedikleri için, hem kendilerini, hem de tüm dünyayı büyük bir felaketle karşı karşıya bırakmışlardır. Bu felaket gelecek 15-20 nesli de etkileyebilecek boyutlardadır. Başta ABD, Japonya ve Rusya olmak üzere artık nükleer enerji üreten ülkeler bu santrallerini kapatmaya başlamalı ve yerine şunları yapmaya başlamalıdırlar: a) Toplumlarına daha az tüketerek ve daha fazla tasarruf ederek yaşamayı öğretmelidirler. b) Tüm toplumlar artık yenilebilir enerji kaynaklarına odaklanmalı ve çalışmalarını bu yönde yoğunlaştırmalıdır. c) Bu dünyanın yalnız kendilerine ait olmadığını, tüm canlıların birlikte bir zincirin halkaları şeklinde yaşadıklarını ve insanın yarattığı her felaketin başka canlıları da etkilediğini anlamalıdırlar. d) İnsanlar bilgece yaşamanın çevreyle sürdürülebilir yaşamın ve her canlının yaşama hakkı olduğunun bilincine varmalıdır. Devletleri yönetenler, tüketim çılgınlığını körüklemek yerine, çevre dostu, ölçülü ve tasarrufa özen gösteren bir yaşam biçimini halklarına hedef göstermelidir. Japonya’nın yarattığı bu felaket, yakında daha büyük boyutlarıyla ve çok yüksek maliyetleriyle karşımıza çıkacaktır. Eğer insanoğlu bilinçlenmez ve daha ölçülü bir yaşam biçimini kendine hedef almazsa, kendi kendini yok edebilecek bir sürece doğru sürüklenecektir. Kudret TAN İSTÇEF Başkan Yardımcısı 4.4.2011
|